Subscribe

RSS Feed (xml)



Powered By

Skin Design:
Free Blogger Skins

Powered by Blogger

15 Mayıs 2011 Pazar

istiaze ve besmele tefsiri


İstiaze ve Besmele Tefsiri

İstiaze "sığınma ve yardım talebi" de­mektir. Kur'an'ın açık bir emridir. İki ayrı ayette gelir. İkisi de birbirine yakın zamanlarda inmiş olan Nahl ve Mü'minun surelerinde yer alır. Birincisinde doğrudan Kur'an okuyana bir emirdir: "Kur'an oku­yacağın zaman, aşağılanarak kovulmuş Şeytan'ın şerrinden Allah'a sığın!" (16:9Cool İkincisinde Kur'an okuyanla sınırlı olmak­sınız yine emir olarak gelir: "Ve de ki: Rabbim! Şeytanların fitleme ve dürtükle-melerinden Sana sığınırım!" (23:97).

Bu iki emir arasında birçok fark vardır. Bu farkları anlamak, Allah'a sığınma em­ri olan istiazeyi de anlamayı kolaylaştırır. Nahl suresinin 98. ayeti Kur'an okumaya niyetlenen kimseye emirdir. Ayette kara'e fiili kullanılmıştır, telâ fiili değil. Bu da "anlamak için okumaya" delalet eder. Bu, aktarmak ve saklayıp ezberlemek için okumaya delalet eden tela'dan farklıdır. Demek ki, ayetteki Şeytan'dan Allah'a sı­ğınma emrinin "anlamayla" doğrudan bir ilişkisi vardır. Şeytan'dan Allah'a sığınma emrinin amacı "Kur'an'ı doğru anla-mak"tır. Dahası Kur'an'ı yanlış anlamaya sebep olan her tür görünür görünmez saptırıcıdan uzak kalmaktır. Emrin ilk yarısı budur. İkinci yarısı ise Allah'a sı­ğınmaktır. Bu ikisi arasındaki irtibat keli-me-i tevhidin iki yarısı arasındaki irtibat gibidir. İstiğfar ve tevbe arasındaki irtibat gibidir. Her iki boyutuyla istiaze, Şey-tan'dan yüz çevirip Allah'a yüzünü dön­me işlemidir. Aynı zamanda Allah'ın an­lamın hem kaynağı hem de garantisi ol­duğunu ifade eder.

İkinci ayet şeytanların şerrinden mücer­ret olarak sığınmayı ifade eder. Bu şeytan­lara sadece görünmeyen cin şeytanları de­ğil; aynı zamanda görünen şeytanlar da dahildir. Mesela insan şeytanları (Bkz: 6:112). Zira insan şeytanları da insanın al­gılarını köreltebilir, idrakini rotasından saptırabilir, aklını çelebilir, bilincini du­mura uğratabilir ve hakikati bulanık gör­mesine sebep olabilir. Yine bu şeytanlara insa­nın öteki kişiliği haline gelen nefsi, bilinçaltı, güdüleri ve ayartıcı duyguları da dahildir (Krş: 43:36). Belki de cevhere yönelik sapma­dan Allah'a sığınmanın temel sebebi de budur.

İki ayet arasındaki bir diğer fark; Nahl 98'de Allah'a sığınılırken Mü'minun 97'de Rabbe sığınılmaktadır. Birinci­si Allah'ın zatına sığın­mayı, ikincisi sıfat ve fi­iline sığınmayı ifade eder. Şeytan'dan Al­lah'ın uluhiyetine sığınmak, aslında Şey-tan'ın insanın cevherine yönelik ayartma­larına taalluk eder. Allah'a sığınma bütün istiaze çeşitlerini kapsar. Yine Şeytan'ın hakikatin cevherine yönelik anlayışını saptırma teşebbüslerine taalluk eder. Rab-be sığınmak ise her tür şeytanın ve şeytan­sıların şerrinden Allah'ın fiillerine sığın­madır. İşte Hz. Peygamber'in şu istiazesi, iki ayeti de kapsayan muhteşem bir sığın­ma örneğidir:

"Allah'ım! Senin gazabından hoşnutlu­ğuna, cezandan bağışlayıcılığına, Senden

Sana sığınırım." (Müslim, Salât 222, vd.)

Hadisin son cümlesi olan "bike mink" ibaresi tam da Zattan Zata sığınmadır ki, sığınmanın en yücesini teşkil eder. Ondan önce Allah'ın fiillerine ve sıfatlarına sığı-nılmıştır. Çünkü gazabı, rızası ve cezası fi­illeri, bağışlayıcılığı ise sıfatıdır.

İki ayet arasındaki bir başka fark; birin­ci ayetin bizzat fiili bir emir olmasıdır. Bu bir "yap" emridir. Yapılması istenen iş "sı­ğınma" işidir. İstiaze cümlesini söylemek, bu emri tutmak için yeterli değildir. Yani e'ûzü billahi mine'ş-şeytani'r-racim demek dil ile istiazedir. Bu olsa olsa Mü'minun 97'nin bir gereğidir. Zi­ra orada "de ki" emriyle gelmiştir talimat. Fakat Nahl 98'de demek değil yapmak emredilmekte-dir. Bu da gösterir ki, is-tiaze halden kale, gö­nülden dile, bilinçten eyleme, içten dışa doğ­ru bütüncül bir sığın­mayı ifade eder. Bir in­san diliyle Allah'a sığı­nırken, haliyle Şeytan'a sığınabilir. Sözüyle Al­lah'a sığınırken özüyle sığınmanın gereğini ye­rine getirmeyebilir. Bu ise gerçek bir sığınış de­ğildir. Allah böylesi bir sığınmayı kabul etmeyecektir.

İstiaze'den sanki Şeytan'dan korkulu-yormuş gibi bir izlenim edinilebilir. Bu doğru değildir. Zira Şeytan'ın Allah'ın has kulları üzerinde hiçbir gücünün ve otori­tesinin olmadığını Kur'an'dan öğreniyo­ruz. Eğer Şeytan ve şeytansılar biri üzerin­de otorite kurmuşlarsa, bu Şeytan'ın gü­cüne değil, otorite kurdukları insanın Al­lah'ın verdiği iradeyi Şeytan'a transfer edip onu güçlendirdiğine delalet eder. Dünya­nın en büyük sinema arşivi Şeytan'a aittir. Eğer insan Şeytan sahnesinin sorgusuz su­alsiz seyircisi olmayı kabullenirse, seyret­tiği oyunların kendisini yönlendirme ve yöneltmesinin gerçek sebebi Şeytan değil kendisi olacaktır. Ve siz seyirci olursanız, Şeytan'ın oyunu bitmeyecektir.

İnsan başta olmak üzere, kötülük odağı olan görülen ve görülemeyen her türlü varlıkla birlikte, tüm olumsuz duygu ve düşünceleri temsil eden şeytan, insanın iç­güdü ve tutkularına esir olmasını ister. Çünkü ancak o zaman insana söz geçire­bilir. Bu sebeple de insanı diri bir bilince ve uyanık bir idrake sahip kılacak olan herhangi bir eylemin getireceği tüm olum­lu sonuçları sıfırlamak için çok çaba sarf eder. İnsanı diri bir bilince ve uyanık bir idrake sahip kılacak olan şeylerin başında bilgi, tefekkür, iman ve bunlarla bütünleş­miş eylem gelir. Kur'an ise bu dört unsu­ru da bünyesinde taşıyan bir kaynaktır. O halde, şeytanın Kur'an okumak isteyen kimseye musallat olmasından daha doğal bir şey olamaz. Şeytanın şerri, sadece Kur'an okuyanla sınırlı değildir. Onun, özünde iyilik barındıran her işi amacın­dan saptırmak isteyeceği Kur'an tarafın­dan vurgulanır. (7:200) "Şeytanın şerri" işte budur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder